Kontluk arazimiz içindeki arazilere bakıyor ve Kont Kocam Edgar'ın yıllık gelirinin sabit biçimde sterlin cinsinden ömrümüzün sonuna kadar hiçbir şey yapmasak bile bize geleceğini düşündükçe mutlu oluyor, feodalizmin içimizi ısıtan devalüasyondan etkilenmeyen ekonomisine içimden binlerce kez GRATIAS diyordum.
Arazimize bakarken, doğu kanadındaki odanın şöminesini yaktırdıktan sonra geçtiğim batı kanadındaki salondaydım. Yüksek pencerelerden her kont karısının yapması gerektiği gibi devinimsiz ve mimiksizce saatlerdir dışarıyı izliyordum.
Ne kadar süre kaldım bilmiyorum ancak beş çayı için orta hizmetçilerinden biri orta hizmetçilerinden biriyle kuzey kanadındaki çay salonuna inmem için bana haber gönderdiğinde bacaklarım uyuşmuştu ve elizabeth döneminin muazzam bir örneği olan korsem sırtıma yapışmıştı.
Hiç yakınmadan ve suratımdaki bir kası bile oynatmadan "GELİYORUM" diyip güney kanadındaki odama çıktım. Beş çayı için henüz giyinmemiştim ve üzerimdeki öğleden sonrası için giydiğim, kahvaltı sonrası kıyafetimle çay içilip içilmeyeceğini bilmiyordum.
Her kont karısı gibi Londra'daki terzime diktirdiğim kıyafetlerden birini seçmek için hizmetçilerden biriyle hizmetçilerden birini çağırdım.
Kıyafetimi seçtikten ve kuzey kanadındaki beş çayının feodal kont karısı imajını pekiştirmeye pek uygun düşecek biçimde sade bir şapkayı kafama oturttuktan sonra giyinmeme yardım etmesi için hizmetçilerden biriyle hizmetçilerden ikisine haber gönderdim.
Kont Kocam Edgar, kuzey kanadındaki çay salonuna indiğimde çaya henüz gelmemişti. Her kont karısı gibi kocamın nerede olduğunu merak etmemek üzere eğittiğim güdülerimin bana karşı çıkarak "CONSUMPTUS UBI QUAESO EST?" diyerek her kont karısının iç sesinin olması gerektiği gibi Latince olarak zihnimi dolduruyordu.
Kuzey kanadındaki çay odası kuzeyde olduğu için buz gibiydi ve çay içerken şeker ve süt kullanan bir kont karısı olarak daha da sıcak ve daha da karaciğer düşmanı olmak için şöminelerin yakılması talimatını hızlıca verdim.
Çay servisi başladığı sırada Kont Kocam Edgar'ın hala nerede olduğunu merak ediyor, ancak bu proleter ve kont karısına uygun düşmeyecek düşünce ve merak konusunu zihnimden atmak için de bir o kadar çaba harcıyordum.
Bu yüzden çayımı içerken şömineye doğru dönüp, oturduğum tekli koltuğun üzerinden çay salonunun kasvetli duvarlarına ve içeriye kuzeyden nasıl fırsat bulup da sızdığını anlamadığım solgun güneş ışığına bakarak attan düşen eski aşığımı düşünmeye başladım.
Kont Kocam Edgar'ın nerede olduğunu düşünmek ve merak etmek bir kont karısı olarak benim için yadırganası bir durumken eski aşığımı düşünerek çay içmek, yeteri kadar melankoli ve hüzün yaratacak bir durum olduğundan, belki akşam baygınlık geçirip soluk bir tenle yatağımda titreyerek kabuslar görerek yatmama vesile olur diye bu konuya dört elle sarıldım. Oldukça feodal ve monarşik bir düşünceydi.
Çayımı tazelemesi için hizmetlinin yeniden servis etmesini beklerken artık eski aşığımın hayaleti aşırı odaklanmam sonucunda çay salonunda, pencereden giren güneş ışığının içinde belirivermişti.
İlk gavot dansımızdan bir sahneyi canlandırıyordu adeta eski aşığımın hayaleti.
Aynı soluk ten ve geniş omuzlar, bukleleri benim saçımdan daha havalı olan monarşik saçları ve divarese'den alınmış gibi duran feodal erkek çizmelerinin altına giydiği diz üstü lise tarzı beyaz çorabının içine bastığı dar pantolonu ile onu ilk gördüğüm, gavot dansına kalkarken bana yaklaştığı haliyleydi.
Pencereden giren hüzmenin içinde tek başına gavot dansı yapıyor, ben de çayıma fazla şeker koyduğum için karaciğerimden fazlaca salgılanan acaba nedir de bunu görüyorum, diyerek adeta aydınlanma çağı'na girmiş gibi, akılcı ve bilimsel bir sebep arıyordum.
Bir süre sonra soya sütü ve şekerli çayın ağırlığına yenilip kafam omzuma düşerken bile attan düşüp ölen eski aşığımın takılmış mpeg dosyası gibi hüzmenin içinde tek başına gavot dansı etmeye devam ediyordu.
Kont Kocam Edgar çay salonuna girdiğinde aniden uyandım.
Aniden uyandığım için psikoza girmek istedim ama içtiğim soya sütlü çayın ağırlığından pek halim kalmamıştı.
Hüzmenin içinden geçerek şöminenin karşısındaki diğer koltuğa oturmak için harekete geçen Kont Kocam Edgar'a yalnız bir cümle edebilmiştim; halsiz ve sebepsiz yorgunluk pençesinde çelimsiz kalan her kont karısı gibi elimi güçlükle kaldırıp kolumu ona doğru uzatmıştım:
"Edgar, hayatım, dikkat edin!" diyebilmiştim.
Uyku sersemliğini üzerimden atamadığım için hem hala hüzme içinde gavot dansı figürlerini tek başına yapmaya devam eden attan düşüp ölen eski aşığımın hayaletinin, hem de hayalet tarafından yapılıyor da olsa gavot dansının tam ortasından geçerek dansı ve hayaleti ikiye bölmüştü Kont Kocam Edgar. Ancak ben aniden konuştuğum için olduğu yerde kalakalmıştı.
Karşımda attan düşen eski aşığımın belden altı ve belden üstü pencereden sızan ışık hüzmesinin içinde ayrı ayrı gavot dansı yapıyor, ortalarında ise onları ayıran Kont Kocam Edgar duruyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder