6 Kasım 2020 Cuma

Saçmalama Edgar!

 Bir hafta sonunu daha Kont Kocam Edgar ile beraber kontluğumuz sınırları dışına çıkmadan geçirmiştik.


Pazar sabahı, tıpkı cumartesi sabahı gibiydi.

Sabah uyandığımı anlatmak için yatağımın başucundaki zili çaldığımda saat 6'yı geçiyordu. Kont Kocam Edgar'ın odasından ise henüz zil sesini duymadığımdan emindim.
Demek ki hala uyuyordu. 

Cumartesi gecesi, bir önceki yazıda okuyacağınız üzere, Kont Kocam Edgar zor bir gün geçirmişti. Kontluk arazimizde yaptığımız yürüyüş ve sonrasında suratındaki ifade avam kamarasında iki dönem kuralına takılmış birey suratı gibiydi. İç çekiyor, uzaklara bakıyor ve gözlerinden akan yaşları sessizce Elizabeth döneminin tüm özelliklerini yansıtan koltuklarımıza damlatıyordu. 

Hizmetçim odaya gelip pazar sabahı kahvaltıya inen kont karısı kıyafetlerimi hazırlarken, ben de yatağın içinde her kont karısının yapması gerektiği gibi öylece duruyor, bozulmamış saçlarımdan yükselen pudranın kokusunu içime çekiyor, hizmetçi porselen leğenimi getirse de sürekli aynı suyu yüzüme vurarak bir an önce kont karısı olarak yüzümü yıkasam diye bekliyordum.

Giyinip odadan çıktığımda saat 10 olmuştu. Her kont karısı gibi, hazırlanma merasimim süresince feodalliğimizi pekiştirecek ağırlıkta ve mızmızlıkta geçmişti.
Çünkü, benim kocam kont.

Kahvaltıya indiğimde, kızarmış böbreğin kokusu ve Etiyopya'lı köleler sayesinde nezih Britanya'ya ulaşan kahvenin kokusu malikanenin doğu kanadındaki kahvaltı salonun karşısındaki batı kanadındaki kahvaltı salonuna dek ulaşıyordu.

Ancak Kont Kocam Edgar ortalarda yoktu.

Kont karısı olduğum için kont kocamın neden kahvaltıya inmediğini öğrenmem mümkün değildi. Odasına gidip bakamaz, mavi kan taşımayan hizmetlilerimize "Kont Kocam Edgar nerede?" diye soramazdım.

Masaya geçip yerime oturduğumda, masada beni bekleyen soya sütü ve kızarmış ekmeğe baktım.

Kont karısı olduğum için, kahvaltıdaki hiçbir şeyi yemeyip kahvaltı masasından feodal usule uygun biçimde kalktığımda saat 12'yi geçiyordu.

Sessizlikle geçen 6 buçuk saat boyunca kont karısı olmaktan başka bir şey yapmasam da, İngiltere'nin sisle dolmuş arazilerinde dağılmakta olan sise baktım. Baktım bakılacak gibi, bir kont karısı olarak, kontluğumuz arazilerine uzun uzun bakacak biçimde kuzey kanadında hiç güneş almayan odaların tamamının şöminesini yaktırıp, güney kanadındaki kütüphanelerden birine geçtim.

Sisi izleyecek ve kucağımda açtığım Dante'nin Kanyon D&R 'da adıma tüy ve hokka ile imzaladığı İlahi Komedya'nın ilk vegan ciltli baskısı ile her kont karısının yapması gerektiği gibi, devinimsiz duracaktım.

Kont Kocam Edgar'ın nerede olduğunu, neden kahvaltıya inmediğini merak ediyor, merak ettikçe daha da merak ediyor,  acaba kontluğun arazisinden otoban mı geçecek endişesi ile içimden sürekli "in te, domine, speravi" diyerek, Tanrı'nın güzel İngilteremiz'den elini çekmemesi ve feodalitenin sonsuza dek sürmesi için dua ediyordum.

İlahi Komedya kont karısı olduğum için kollarıma ağır gelmişti, kitabı kütüphanenin raflarından alıp pencere kenarındaki MAUN okuma masasının yanındaki koltuğa gidene kadar kan değerlerim düşmüş, yüzümün rengi atmıştı.

Oturup biraz soluklandım. Yüzyılları bir an karıştırmış olmalıyım ki zihnimden "enfiyem nerde" sorusu geçiyordu.

Çabucak kendime geldim. Enfiye değil, ancak yanında durduğum maun masanın gizli gözlerinden birinde gold virginia hipster tütünü olduğunu hatırladım. Kontluğa staja gelen yeni vikont ve vikontesler staj boyunca sigara fazla pahalı diye tütün sardıklarından, kontluk arazisinde yer yer unuttukları tütünleri alıyor ve buradaki gizli bölmede saklıyordum.

Sakinleşip koltuktan kalkmam saat 2'yi bulmuştu. Bir kont karısına yakışacak biçimde ağır hareket etme kuralına uyarak, uyandığımdan beri tam 8 saatlik devinimsizliğim içinde Kont Kocam Edgar'ı gurulandıracak bir eş olmuştum yine.

Gold virginia hipster stajer tütününü alıp, bir kont karısının neden bildiği konusuna başka yazıda gireceğim sebepler yüzünden ustaca sardım.

Tütün kuru ve sertti.

Tütünü lime crime rujumun izi çıkacak şekilde dudaklarımın arasına yerleştirdiğimde fark ettiğim acı gerçek ile aniden psikoza girmem gerekti.

Çakmak yoktu.

En yakın ısı ve sıcaklık kaynağı, yani ateş, şömineyi yaktırmadan içinde bulunduğum kütüphanenin şöminesini tutuşturmak için gereken yakıttı.

Ancak bir kont karısı olarak ateşli ve patlayıcı maddelere dokunmuyor, dokunanları uyarıyordum.

Kont Kocam Edgar'ın yüzünü kızartmayacak, aldığım Elizabeth dönemi adabına uygun biçimde çakmak olmadığı ve Kont Kocam Edgar'ın nerede olduğunu bilmeden odadan odaya savrularak ağır bir kitabın bünyemde derin bir hasar bıraktığı saatler yüzünden, her kont karısının yapması gerekeni yaptım.

Psikoza girdim.

Psikozdan çıktığımda, burnuma tütünün yanık kokusu geliyordu.

Psikoza girerken kont karısı olduğum için gözlerimi de kapıyordum. Bu yüzden Kont Kocam Edgar'ın iyice kendini kaybetmiş biçimde, kot tişört ve redingot giymiş biçimde karşımda durduğunu görmek bir anlığına beni yeniden psikoza sokacak denli ağır bir şoktu.

Ancak Kont Kocam Edgar'ın suratındaki ifade ve o ifadenin burnumun ucunda olması beni dehşete düşürdü.

Kont Kocam Edgar ağzında bir sigara, kendisini dengede tutmaya çalışarak yanmayan sigaramı yakmaya çalışıyordu. Sigara ise lime crime'ın mükemmel kalıcı ruju sayesinde dudaklarıma yapışmıştı ve Kont Kocam Edgar'ın ilk yanlış hareketinde içtiği sigaranın yüzüme değip feodal beyaz tenimi yakması riskiyle karşı karşıyaydım.

Koskoca kont, lisans birinci sınıf nedjima metalcisi gibi sigaradan sigara yakmaya çalışıyordu.

"Saçmalama Edgar!" diyebildim.

Kelimeler ağzımdan döküldü, ancak yanmayan sigara ağzımdan düşmedi.

Kont Kocam Edgar'ın sigarasını ise suratını birden işgal eden gözyaşları söndürdü.

Sigarayı ağzımdan sökme çabasına bir kont karısı olarak giremeyeceğimden, oturduğum koltukta biraz dikleştim ve akşam güneşinin kontluk arazimize nasıl yansıdığına baktım; ağzımda yapışık kalmış sigara ile konuşmaya başladım.

"Edgar, hayatım, ne kadar güzel bir gün değil mi?"

Kont Kocam Edgar koşarak odadan çıktı.

Kontluk arazimizde güneş batıyordu.

Ancak Büyük Britanyamız'da güneş asla batmayacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kont Kocam Edgar Sınıf Bilinci

"Vikontesin eltisine ne demeli peki? Sınıf bilinci için diktirdiği o korse de neydi öyle! Aman Tanrım, uzun zamandır gördüğüm en sıkı k...